Gül’ün Hikayesi

"Tüm çiçekler içinde bence gül en güzelidir."
W. Shakespeare

Gül, tarih boyunca dünyanın her yerindeki pek çok insanın kalbinde ve zihninde özel bir yer tutmuştur. Fosil kayıtlarına göre neredeyse 35 milyon yaşında olan bu zarif bitki bazen aşkın ve masumiyetin bazense savaşın ve siyasetin sembolü olmuştur.

Mısır kraliçesi Kleopatra’nın Roma komutanı Mark Antony’i cezbetmek için gül suyuyla yıkandığı söylenir. Roma döneminde de güller yaygın olarak yetiştirilmiş; kutlamalarda, ilaçlarda ve parfüm kaynağı olarak kullanılmıştır.

İslam mitolojisi ve tasavvuf anlayışında gül, ilahi güzelliği temsil eder. Gülün, Hz. Muhammed’in sembolü olduğuna, onun yüzünün güzelliğini hatırlattığına, kabrinin “gül bahçesi” olduğuna inanılır.

15. yüzyılda gül, İngiltere'yi kontrol etmek için savaşan hiziplerin sembolü olmuştur. Beyaz gül York'u, kırmızı gül Lancaster'ı simgeliyordu, sonuç olarak çatışma "Güllerin Savaşı" olarak anılmaya başladı.

Gül, çeşitli destanlara ve mitlere de konu olmuştur. Bir hikayeye göre, gül oldukça güzel ve güzelliğinin farkında olan nadide beyaz bir çiçektir. Bülbül, gülün aşkıyla yanıp tutuşurken; gül, bülbüle karşı kayıtsız ve ilgisizdir. Gülün bu tavrına dayanamayan bülbül, bir gün kendini tutamayıp, derdini anlatmak için gülün narin gövdesine konar ve dikenler bülbülün kalbine batar. Bülbül ölür, ancak kalbindeki yaradan gülün dibine dökülen kanları, gülün damarlarına yayılarak, rengini kırmızıya dönüştürür. O günden sonra güller hep kırmızı açar.